KONSEPT

0001-1280x768.jpg

—MİMARİ AÇIKLAMA RAPORU —


MİMARİ RAPOR
İslam mimarisi sükûnet içinde harekettir, sınırlılığın berraklığına sahiptir, ifade bakımından mütevazı ve tabiidir, dramatik ya da dayatmacı olmaktan ziyade güzelliği ve tezyinliğe yöneliktir.

Turgut Cansever

GENEL YAKLAŞIM

Proje konusu ele alınırken cami mekanının dini gereklilikleri ve çevresini örgütleyen sosyal bir yapı oluşu göz önünde bulundurulmuştur. Öneri proje; mahalle ölçeği unutulmadan; abartıya kaçmayacak şekilde, çağını yansıtacak bir dilde, çağdaş ve yerel malzemelerin ekolojik bir bütünlük sağlaması göz önünde bulundurularak tasarlanmıştır. Verneküler ve geleneksel cami mimarisinin özgün bir yorumudur. Çevresi ile ilişki kuran yaya erişimini ön planda tutan, ibadet saatleri dışında da canlı olması ve sosyal yaşantıya pozitif katkı koyan bir mahalle külliyesidir. Cami mimarisini bir gösteriş ve putperestlik nesnesi olmaktan çıkarıp, bulunduğu yerle bütünleşen, insan ölçeğinden başlayarak ruhani mekana ulaştıran, açık yarı açık mekanlarıyla kullanım alternatifleri sağlaması projenin en önemli yönlerinden bazılarıdır. Dünyevi ve ruhani sınırları proje kendi içerisindeki mekanlarla ifade eder (Dünya bahçesi-Cennet bahçesi). Yarattığı kentsel mekanlarla (Avlu-sokak-meydan) bulunduğu yapılı çevreye dahil olur ve hatta onu örgütler.

MARDİN

Mardin, tarihsel süreç içerisinde Babilliler, Asurlular, Hititler, Urartular, Persler, Selçuklular, Emeviler, Abbasiler, Anadolu Selçuklular, Artuklular ve Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana yerleşim merkezi niteliğinde olmasından dolayı oldukça renkli bir kültürel yapıya ve tarihi kalıntılara sahip bir şehrimizdir. Mardin kentinin genel karakterini oluşturan dönemin 12.-15. Yüzyılları arasında Artuklular dönemi olduğu söylenebilir.

Eğimli bir topografyaya ve karasal iklime sahip olan Mardin’deki gelişim konutlar ve anıtlarda yapının eğimli arazi kotlarına oturup, teraslar ve gölgelik alanlar oluşturarak şekillenmesiyle sağlanmıştır.

İSLAMİ ŞEHİRLERİN KALBİ: CAMİ VE ÇEVRESİ

Cami, İslam şehirleri için merkezi bir rol ortaya koymaktadır. Orta Çağın şehir anlayışında merkezde cami bulunmaktadır. Dolayısıyla kadim şehirleri tahlil ederken caminin yer aldığı mekân, o şehrin belirleyicisi, aynası durumundadır. Bu nedenle şehrin parametreleri cami merkezli olarak gelişmiştir. Bu noktadan hareketle cami ve yakın çevresindeki kurgunun şehrin kalbinin attığı alanları oluşturduğunu söyleyebiliriz.

MAHALLE KAVRAMI ÜZERİNE

Tipik İslam kentlerinde kale, yönetici merkez, kent merkezi, mahalleler ve bunları çevreleyen dış mahallelerden oluşan 5 ana öğe bulunmaktadır.
Kentlerin fiziki yapısının önemli bir birimini oluşturan mahalleler, fiziksel anlamda ”fiziksel anlamda ezan sesinin ulaşabildiği alan” olarak tanımlanırken sosyal anlamda birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirinin davranışlarından sorumlu olan, aynı mescitte ya da camide ibadet eden cemaatin yaşadığı yerler olarak tanımlanmaktadır.

CAMİ-MESCİD KAVRAMI

Cami, ”cem” kökünden meydana gelen Müslümanları bir araya getiren, namazın eda edildiği toplanma mekanlarıdır. Mescid ise, Arapçada ”scd” kökünden meydana gelen secde edilen mekanların tamamı olarak tanımlanmıştır.

Mescid ve cami niceliklerine ve coğrafi konumlarına bağlı olarak birbirlerinden ayrılmıştır. Camilerin sayısı mahdut kalmakla birlikte mescidlerin sayısı mahalle sayısına denk veya kimi zaman da daha fazla sayıda olmuştur. Böylece camiler şehir merkezinin, mescidler ise mahallelerin ibadet mekânı haline gelmiştir.

MAHALLE MESCİDİ KAVRAMI

Allah’ın, içinde İsmi’nin yükseltilmesine ve zikredilmesine izin verdiği evlerin içinde (Allah’ın nuru) vardır. Orada O’nu, sabah akşam tesbih ederler.

Nur Suresi 36. Ayeti

Mescidler insanları bir araya getiren toplanma mekanları oluşuyla sosyolojik önemini vurgulamaktadır. Geçmişte mescid ve etrafında sıralanan saray, medrese, bedesten ve hamam tarzı yapılanma sosyal hayatın uygulama sahasını belirleyen etkenler durumdadır.
Mescidler belli bir eksende (istikbal-i kıble) inşa edildikleri için yönlendirici bir etkisi bulunmaktadır. İstikbal-i kıble, Müslümanların bedenen olduğu kadar kalben de Allah’a yönelimini sağlamaktadır. Kâbe merkezli yönelimde mescidin merkeze yerleştirildiğinde diğer kamusal oluşumların bunun etrafında sıralanması kaçınılmazdır. Böylelikle mescidler mahallelerdeki yön kurgusunun en önemli unsuru haline gelmektedir.

SEBİL-SELSEBİL

Kelime karşılığı yol anlamına gelen sebil kelimesi, Allah yolunda hayır hasenat yapmak anlamında kullanılmıştır. Sebilin suyla ilgili beşeriyetin temel ihtiyacı olan suyun Allah rızası için hizmete sunulmasıdır. Sebiller, yapıların sokakla bağlantısının kurulduğu dış çeperlerden insan yoğunluğunun çok olduğu cadde ve sokaklara yakın olan noktalarda yerini almıştır.

NAMAZA DAVET ELEMANI: MİNARE

Aslı Arapça ‘menara’ olan ve nur yeri/ışık yeri manasına gelen bu kelime dilimize ‘minare’ olarak geçmiştir. Minareler ezan sesinin olabildiğince uzaklara ulaşmasını sağlamak için camilerin yanına merme, tuğla, veya ahşaptan inşa edilen ve müezzinin şerefesine çıkıp ezan okuduğu yüksek ince yapılı kulelerdir. Minareler bir şehrin silüetini oluşturan göğe doğru yükselmiş techidin işareti olan bir şehadet parmağı gibi o şehirde Müslümanların yaşadığını ifade eden en önemli sembollerdendir.

SOSYAL YAŞAMIN GEÇTİĞİ ALAN: AVLU VE SOKAK KURGUSU

Avlu pek çok mimari yapıda olduğu gibi (medrese, kervansaray dar’ üs şifa, saray yapıları) dini yapılarda da özellikle camilerde hem fonksiyonel hem de sosyal anlamda yarar sağlayan en önemli mekanlar arasındadır. Cami yapılarında asıl ibadet mekanına (harim) girmeden önce son hazırlıkların yapıldığı mekan avludur. Cami avluları fiziki anlamda fonksiyonu yanında, sembolik anlamları da bünyesinde barındırmaktadır. Tanzimat öncesi dönemin gündelik yaşamında cami, cemaatin beş vakit gidip geldiği, ayrıca belirli zamanlarda toplandığı bir forum fonksiyonu görmekteydi.

Esnek avlu kurgusu farklı etkinliklere hizmet edebilecek şekilde tasarlanmıştır.

Sinemardin Uluslararası Film Festivali, Uluslararası Mardin Bienali, defileler, kandil, özel geceler, Ramazan Programları ve iftar etkinlikleri esnek kurgusu sayesinde değerlendirlebilmekterdir.

HAREME DAVET ELEMANI: TAÇ KAPI

Taç kapılar görkemli dikdörtgen prizma kitleleriyle bilinmektedir. Masif bir kütlenin içindeki bu boşluk, 2 mekânı (avlu-son cemaat alanı) birbirine bağlayan geçiş elamanlarıdır. Kütledeki ön cephenin belirgin bir hal alması ve iç mekâna davetkar bir fonksiyon kazanmasından dolayı önemlidir. Taç kapıda mimariye hakimiyet, yükseklik, süsleme cihetiyle mimariyi dış dünyaya takdim eden bir vitrin durumundadır. Burada yapıya ilk bakışta insanda uyandırdığı intiba öne çıkmaktadır. Bu ilk intibanın sempatiye dönüşmesi için bazı öğeler ihtiva etmesi gerekir ki o öğeler bütünü süsleme olarak anlamını bulur.

Taç Kapıda Mukarnas Yorumu:

Mukarnas, Arapça’daki ”karnas” ve ”mukarnes” kelimelerinden türetilen ve merdiven şeklinde kademe kademe olan çatma tavan veya kubbe olarak bilinmektedir, Yakutça’da da ”burun” ve ”çıkıntı” anlamına geldiği bilinmektedir.

Mukarnas teşekkülünde prizmatik geometrik şekillerin bulunduğu görülmektedir. Taban ile tepe noktası arasında her zaman düşey yapılanma mevcuttur. Bu düşey yapılanma (yükseklik ve alçaklık ile anlamlandırılır) mekâna ”uluhiyet ve azamet” katan unsurlardır, prizmatik şekillerin derinlik ve üçüncü boyuta götüren unsurlar olduğu da düşünülürse mukarnasların ”hareket ve sonsuzluk” manalarını kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Prizmatik şekillerin yatay istikametteki sıralanışı ile oluşturduğu bu derinlik, dış mekandan gelebilecek kontrolsüz herhangi bir ışık veya ses dalgasını iç mekâna ulaşmasına engel olması öngörülmüştür.

Taç Kapıda 2/3 Oranı:

Taç kapılarda dikkat çeken unsurlardan birisi de modül sisteminin itinalı bir biçimde tatbik edilmesidir. Yatay ve dikey ölçülerin genellikle 2/3 oranına sadık kalınarak şekillendirilmiştir. Yatay ölçü 2 birim iken, dikey ölçünün 3 birim olması dikey boyutun yüksek tutularak ”azamet ve ululuk” sıfatlarını gerçekleştirmeye yönelik oluşu kadar yüzeye hareket kazandırma düşüncesi temayüldür.

Taç Kapının Evrensel Bağlamdaki Kabe’ye Yönelimi:

Taç kapılar özellikle cami ve mescidlerde mihraplar ile aynı eksende bulunmaktadırlar. Girişi temin etmekle birlikte mihrap duvarı ile evrensel bağlanmadaki Kabe’ye, Allah’ın evine başka bir ifade ile ”hakikate yönelim” vurgulanmaktadır. Her iki yapı unsurunun aynı eksende olması muhtevaya yakınlığı ortaya koymaktadır.

MESCİD

Mescidin sosyolojik boyutuyla ilintili olarak ekonomik boyutu da önem kazanmaktadır. İnsan sirkülasyonunun yüksek olduğu alanları ticaret mekanları ile desteklemek kaçınılmaz durumdadır. Böylece sermaye bu alan etrafında hareket alanı bulmuş olacak ve bu da başka yatırım ve faaliyetlere destek temin edecektir.

EKOLOJİK YAKLAŞIM

Ekolojik tasarımlar çevreden başlar, çevreye yüksek oranda uyum sağlamayı gerektirir. Bu tasarımların sisteminde üretim, kullanım ve yeniden kullanım, geri dönüşüm veya doğayla bütünleştirme basamakları yer alır. Projedeki nihai ölçüt; bu basamakların başarılı bir şekilde birbirini takip etmesi ve yapının doğal çevreyle yüksek oranda bütünleşmesidir. Verneküler mimari öğretilerden yararlanılan projede, Su avlusu açık alanı ve kapalı alanı soğutmada kullanılır. Hakim rüzgar yönüne göre çapraz havalandırma yapılmıştır. Bölgede sıkça kullanılan taş malzeme yığma teknikle duvarları oluşturur ve ortam sıcaklığını dengede tutar. Hava yastıklı çatı strüktürü doğal bir yalıtım elemanı olarak görev alırken, üzerinde fotovoltaik panellerle de caminin enerji ihtiyacını giderir (Metrekaresi senede 2500 kWh kadar enerji üretir) Çatı aynı zamanda doğal ışık ve havalandırma elemanıdır. Çatıda kullanılan ahşap akustik paneller cami içerisindeki sesin dengesine katkıda bulunur.

GÜL BAHÇELERİ

Hz. Peygamber; İslâm dini kültür tarihi, coğrafyası ve sanatında âdeta gül ile özdeşleştirilmiş ve onunla olan ilişkisi hep canlı olagelmiştir. Farsça’da çiçek mânâsına gelen gül, ömrünün kısalığı nedeniyle hem dünya hayatının geçiciliğine işaret ederken, hem de bâkî olan ahiret âlemine hazırlanmayı îkaz eder. Bütün bu yorumlardan da öte gül, ilahî güzelliğin ve bu güzelliğin işareti olan Hz. Peygamber’in simgesi olarak kabul edilmiştir. Gül bitkisi, Kur’an’da “Gök yarılıp da kızarmış yağ renginde gül gibi olduğu zaman, Rabb’inizin hangi nimetlerini sayarsınız yalan,“ diye geçmektedir. Gülün, Hz. Peygamber’in sembolü olduğu, O’nun (s.a) yüzünün güzelliğini hatırlattığı, kabrinin “gül bahçesi“, insanlığa tebliğ ettiği Kur’ân-ıKerim’in de “gül tohumları saçan“ bir kitap olduğu ifade edilmiştir. Yine inanışa göre gülün, miraç gecesinde, O’nun terinden meydana geldiği şeklinde rivayetler vardır. Hz. Peygamber’in güzel kokusu ile gülün güzel kokusu özdeşleştirilerek tasavvufta, edebiyatta benzetmelere konu olmuş, inandırıcılığını kabul ettirmek için de Rasûlullah’a (s.a) atfen rivayetler uydurulmuştur. Projede koku duyusuyla farkındalık yaratılmış ve görme işitme dokunma duyusuna ek olarak gül kokusuyla alandaki hissyat güçlendirilmiştir.

MİNARE

Aslı arapça ‘menara’ olan ve nur yeri/ışık yeri manasına gelen bu kelime dilimize ‘minare’ olarak geçmiştir. Minareler ezan sesinin olabildiğince uzaklara ulaşmasını sağlamak için camilerin yanına mermer, tuğla, veya ahşaptan inşa edilen ve müezzinin şerefesine çıkıp ezan okuduğu yüksek ince yapılı kulelerdir.

Minareler bir şehrin silüetini oluşturan göğe doğru yükselmiş techidin işareti olan bir şehadet parmağı gibi o şehirde Müslümanların yaşadığını ifade eden en önemli sembollerdendir.

ALANA DAVET ELEMANI: REVAKLAR

Revak; bölümler ile elemanları birleştiren mekandır, geçişi sembolize eder ve arkasında yatan gerçek de en yüksek mertebeye gelmekle ilgilidir.

Revağın sembolik etkisi, aşağıda olan ile yukarıda olanı üzerindeki saçak örtüsü ile ayırması ve yan duvarıyla yeryüzünde bir noktaya doğru yönelmenin belirlenmesidir.

Antik Yunan ve Roma kentlerinde kamu binalarına ve tapınaklara girişte sıklıkla rastlanan revaklar, Doğu Roma İmparatorluğu ile kültürel ilişki sonucu Arap-Fars kültürüne oradan da Selçuklu Devleti Dönemi’nde Türk Mimarisine geçen ve Anadolu Beylikleri döneminde giderek yaygınlaşan bir mimari öğe olmuştur.


2-8-1280x639.jpg

“…Öyle bir yüzyıl ki, ilk unutulanın, ilk uzaklaşanın en yakın geçmiş olduğu bir yüz yıl… Yenilenmelerin, değişimlerin, kabuk değiştirmelerin üst üste bindiği, birbirini eskittiği dönemler silsilesi… Yeni tahayyüllerin tamamlanamadan eskidiği, kendileri de hızla eskimek üzere yerlerini yenilerine bıraktığı, gelecek ve geçmiş özlemlerinin birbirine karıştığı bir zaman sıkışması çağı…” Prof. Dr. İhsan Bilgin