YARIŞMA

0001-1280x768.jpg

—MİMARİ AÇIKLAMA RAPORU —


MİMARİ RAPOR
İslam mimarisi sükûnet içinde harekettir, sınırlılığın berraklığına sahiptir, ifade bakımından mütevazı ve tabiidir, dramatik ya da dayatmacı olmaktan ziyade güzelliği ve tezyinliğe yöneliktir.

Turgut Cansever

GENEL YAKLAŞIM

Proje konusu ele alınırken cami mekanının dini gereklilikleri ve çevresini örgütleyen sosyal bir yapı oluşu göz önünde bulundurulmuştur. Öneri proje; mahalle ölçeği unutulmadan; abartıya kaçmayacak şekilde, çağını yansıtacak bir dilde, çağdaş ve yerel malzemelerin ekolojik bir bütünlük sağlaması göz önünde bulundurularak tasarlanmıştır. Verneküler ve geleneksel cami mimarisinin özgün bir yorumudur. Çevresi ile ilişki kuran yaya erişimini ön planda tutan, ibadet saatleri dışında da canlı olması ve sosyal yaşantıya pozitif katkı koyan bir mahalle külliyesidir. Cami mimarisini bir gösteriş ve putperestlik nesnesi olmaktan çıkarıp, bulunduğu yerle bütünleşen, insan ölçeğinden başlayarak ruhani mekana ulaştıran, açık yarı açık mekanlarıyla kullanım alternatifleri sağlaması projenin en önemli yönlerinden bazılarıdır. Dünyevi ve ruhani sınırları proje kendi içerisindeki mekanlarla ifade eder (Dünya bahçesi-Cennet bahçesi). Yarattığı kentsel mekanlarla (Avlu-sokak-meydan) bulunduğu yapılı çevreye dahil olur ve hatta onu örgütler.

MARDİN

Mardin, tarihsel süreç içerisinde Babilliler, Asurlular, Hititler, Urartular, Persler, Selçuklular, Emeviler, Abbasiler, Anadolu Selçuklular, Artuklular ve Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana yerleşim merkezi niteliğinde olmasından dolayı oldukça renkli bir kültürel yapıya ve tarihi kalıntılara sahip bir şehrimizdir. Mardin kentinin genel karakterini oluşturan dönemin 12.-15. Yüzyılları arasında Artuklular dönemi olduğu söylenebilir.

Eğimli bir topografyaya ve karasal iklime sahip olan Mardin’deki gelişim konutlar ve anıtlarda yapının eğimli arazi kotlarına oturup, teraslar ve gölgelik alanlar oluşturarak şekillenmesiyle sağlanmıştır.

İSLAMİ ŞEHİRLERİN KALBİ: CAMİ VE ÇEVRESİ

Cami, İslam şehirleri için merkezi bir rol ortaya koymaktadır. Orta Çağın şehir anlayışında merkezde cami bulunmaktadır. Dolayısıyla kadim şehirleri tahlil ederken caminin yer aldığı mekân, o şehrin belirleyicisi, aynası durumundadır. Bu nedenle şehrin parametreleri cami merkezli olarak gelişmiştir. Bu noktadan hareketle cami ve yakın çevresindeki kurgunun şehrin kalbinin attığı alanları oluşturduğunu söyleyebiliriz.

MAHALLE KAVRAMI ÜZERİNE

Tipik İslam kentlerinde kale, yönetici merkez, kent merkezi, mahalleler ve bunları çevreleyen dış mahallelerden oluşan 5 ana öğe bulunmaktadır.
Kentlerin fiziki yapısının önemli bir birimini oluşturan mahalleler, fiziksel anlamda ”fiziksel anlamda ezan sesinin ulaşabildiği alan” olarak tanımlanırken sosyal anlamda birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirinin davranışlarından sorumlu olan, aynı mescitte ya da camide ibadet eden cemaatin yaşadığı yerler olarak tanımlanmaktadır.

CAMİ-MESCİD KAVRAMI

Cami, ”cem” kökünden meydana gelen Müslümanları bir araya getiren, namazın eda edildiği toplanma mekanlarıdır. Mescid ise, Arapçada ”scd” kökünden meydana gelen secde edilen mekanların tamamı olarak tanımlanmıştır.

Mescid ve cami niceliklerine ve coğrafi konumlarına bağlı olarak birbirlerinden ayrılmıştır. Camilerin sayısı mahdut kalmakla birlikte mescidlerin sayısı mahalle sayısına denk veya kimi zaman da daha fazla sayıda olmuştur. Böylece camiler şehir merkezinin, mescidler ise mahallelerin ibadet mekânı haline gelmiştir.

MAHALLE MESCİDİ KAVRAMI

Allah’ın, içinde İsmi’nin yükseltilmesine ve zikredilmesine izin verdiği evlerin içinde (Allah’ın nuru) vardır. Orada O’nu, sabah akşam tesbih ederler.

Nur Suresi 36. Ayeti

Mescidler insanları bir araya getiren toplanma mekanları oluşuyla sosyolojik önemini vurgulamaktadır. Geçmişte mescid ve etrafında sıralanan saray, medrese, bedesten ve hamam tarzı yapılanma sosyal hayatın uygulama sahasını belirleyen etkenler durumdadır.
Mescidler belli bir eksende (istikbal-i kıble) inşa edildikleri için yönlendirici bir etkisi bulunmaktadır. İstikbal-i kıble, Müslümanların bedenen olduğu kadar kalben de Allah’a yönelimini sağlamaktadır. Kâbe merkezli yönelimde mescidin merkeze yerleştirildiğinde diğer kamusal oluşumların bunun etrafında sıralanması kaçınılmazdır. Böylelikle mescidler mahallelerdeki yön kurgusunun en önemli unsuru haline gelmektedir.

SEBİL-SELSEBİL

Kelime karşılığı yol anlamına gelen sebil kelimesi, Allah yolunda hayır hasenat yapmak anlamında kullanılmıştır. Sebilin suyla ilgili beşeriyetin temel ihtiyacı olan suyun Allah rızası için hizmete sunulmasıdır. Sebiller, yapıların sokakla bağlantısının kurulduğu dış çeperlerden insan yoğunluğunun çok olduğu cadde ve sokaklara yakın olan noktalarda yerini almıştır.

NAMAZA DAVET ELEMANI: MİNARE

Aslı Arapça ‘menara’ olan ve nur yeri/ışık yeri manasına gelen bu kelime dilimize ‘minare’ olarak geçmiştir. Minareler ezan sesinin olabildiğince uzaklara ulaşmasını sağlamak için camilerin yanına merme, tuğla, veya ahşaptan inşa edilen ve müezzinin şerefesine çıkıp ezan okuduğu yüksek ince yapılı kulelerdir. Minareler bir şehrin silüetini oluşturan göğe doğru yükselmiş techidin işareti olan bir şehadet parmağı gibi o şehirde Müslümanların yaşadığını ifade eden en önemli sembollerdendir.

SOSYAL YAŞAMIN GEÇTİĞİ ALAN: AVLU VE SOKAK KURGUSU

Avlu pek çok mimari yapıda olduğu gibi (medrese, kervansaray dar’ üs şifa, saray yapıları) dini yapılarda da özellikle camilerde hem fonksiyonel hem de sosyal anlamda yarar sağlayan en önemli mekanlar arasındadır. Cami yapılarında asıl ibadet mekanına (harim) girmeden önce son hazırlıkların yapıldığı mekan avludur. Cami avluları fiziki anlamda fonksiyonu yanında, sembolik anlamları da bünyesinde barındırmaktadır. Tanzimat öncesi dönemin gündelik yaşamında cami, cemaatin beş vakit gidip geldiği, ayrıca belirli zamanlarda toplandığı bir forum fonksiyonu görmekteydi.

Esnek avlu kurgusu farklı etkinliklere hizmet edebilecek şekilde tasarlanmıştır.

Sinemardin Uluslararası Film Festivali, Uluslararası Mardin Bienali, defileler, kandil, özel geceler, Ramazan Programları ve iftar etkinlikleri esnek kurgusu sayesinde değerlendirlebilmekterdir.

HAREME DAVET ELEMANI: TAÇ KAPI

Taç kapılar görkemli dikdörtgen prizma kitleleriyle bilinmektedir. Masif bir kütlenin içindeki bu boşluk, 2 mekânı (avlu-son cemaat alanı) birbirine bağlayan geçiş elamanlarıdır. Kütledeki ön cephenin belirgin bir hal alması ve iç mekâna davetkar bir fonksiyon kazanmasından dolayı önemlidir. Taç kapıda mimariye hakimiyet, yükseklik, süsleme cihetiyle mimariyi dış dünyaya takdim eden bir vitrin durumundadır. Burada yapıya ilk bakışta insanda uyandırdığı intiba öne çıkmaktadır. Bu ilk intibanın sempatiye dönüşmesi için bazı öğeler ihtiva etmesi gerekir ki o öğeler bütünü süsleme olarak anlamını bulur.

Taç Kapıda Mukarnas Yorumu:

Mukarnas, Arapça’daki ”karnas” ve ”mukarnes” kelimelerinden türetilen ve merdiven şeklinde kademe kademe olan çatma tavan veya kubbe olarak bilinmektedir, Yakutça’da da ”burun” ve ”çıkıntı” anlamına geldiği bilinmektedir.

Mukarnas teşekkülünde prizmatik geometrik şekillerin bulunduğu görülmektedir. Taban ile tepe noktası arasında her zaman düşey yapılanma mevcuttur. Bu düşey yapılanma (yükseklik ve alçaklık ile anlamlandırılır) mekâna ”uluhiyet ve azamet” katan unsurlardır, prizmatik şekillerin derinlik ve üçüncü boyuta götüren unsurlar olduğu da düşünülürse mukarnasların ”hareket ve sonsuzluk” manalarını kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Prizmatik şekillerin yatay istikametteki sıralanışı ile oluşturduğu bu derinlik, dış mekandan gelebilecek kontrolsüz herhangi bir ışık veya ses dalgasını iç mekâna ulaşmasına engel olması öngörülmüştür.

Taç Kapıda 2/3 Oranı:

Taç kapılarda dikkat çeken unsurlardan birisi de modül sisteminin itinalı bir biçimde tatbik edilmesidir. Yatay ve dikey ölçülerin genellikle 2/3 oranına sadık kalınarak şekillendirilmiştir. Yatay ölçü 2 birim iken, dikey ölçünün 3 birim olması dikey boyutun yüksek tutularak ”azamet ve ululuk” sıfatlarını gerçekleştirmeye yönelik oluşu kadar yüzeye hareket kazandırma düşüncesi temayüldür.

Taç Kapının Evrensel Bağlamdaki Kabe’ye Yönelimi:

Taç kapılar özellikle cami ve mescidlerde mihraplar ile aynı eksende bulunmaktadırlar. Girişi temin etmekle birlikte mihrap duvarı ile evrensel bağlanmadaki Kabe’ye, Allah’ın evine başka bir ifade ile ”hakikate yönelim” vurgulanmaktadır. Her iki yapı unsurunun aynı eksende olması muhtevaya yakınlığı ortaya koymaktadır.

MESCİD

Mescidin sosyolojik boyutuyla ilintili olarak ekonomik boyutu da önem kazanmaktadır. İnsan sirkülasyonunun yüksek olduğu alanları ticaret mekanları ile desteklemek kaçınılmaz durumdadır. Böylece sermaye bu alan etrafında hareket alanı bulmuş olacak ve bu da başka yatırım ve faaliyetlere destek temin edecektir.

EKOLOJİK YAKLAŞIM

Ekolojik tasarımlar çevreden başlar, çevreye yüksek oranda uyum sağlamayı gerektirir. Bu tasarımların sisteminde üretim, kullanım ve yeniden kullanım, geri dönüşüm veya doğayla bütünleştirme basamakları yer alır. Projedeki nihai ölçüt; bu basamakların başarılı bir şekilde birbirini takip etmesi ve yapının doğal çevreyle yüksek oranda bütünleşmesidir. Verneküler mimari öğretilerden yararlanılan projede, Su avlusu açık alanı ve kapalı alanı soğutmada kullanılır. Hakim rüzgar yönüne göre çapraz havalandırma yapılmıştır. Bölgede sıkça kullanılan taş malzeme yığma teknikle duvarları oluşturur ve ortam sıcaklığını dengede tutar. Hava yastıklı çatı strüktürü doğal bir yalıtım elemanı olarak görev alırken, üzerinde fotovoltaik panellerle de caminin enerji ihtiyacını giderir (Metrekaresi senede 2500 kWh kadar enerji üretir) Çatı aynı zamanda doğal ışık ve havalandırma elemanıdır. Çatıda kullanılan ahşap akustik paneller cami içerisindeki sesin dengesine katkıda bulunur.

GÜL BAHÇELERİ

Hz. Peygamber; İslâm dini kültür tarihi, coğrafyası ve sanatında âdeta gül ile özdeşleştirilmiş ve onunla olan ilişkisi hep canlı olagelmiştir. Farsça’da çiçek mânâsına gelen gül, ömrünün kısalığı nedeniyle hem dünya hayatının geçiciliğine işaret ederken, hem de bâkî olan ahiret âlemine hazırlanmayı îkaz eder. Bütün bu yorumlardan da öte gül, ilahî güzelliğin ve bu güzelliğin işareti olan Hz. Peygamber’in simgesi olarak kabul edilmiştir. Gül bitkisi, Kur’an’da “Gök yarılıp da kızarmış yağ renginde gül gibi olduğu zaman, Rabb’inizin hangi nimetlerini sayarsınız yalan,“ diye geçmektedir. Gülün, Hz. Peygamber’in sembolü olduğu, O’nun (s.a) yüzünün güzelliğini hatırlattığı, kabrinin “gül bahçesi“, insanlığa tebliğ ettiği Kur’ân-ıKerim’in de “gül tohumları saçan“ bir kitap olduğu ifade edilmiştir. Yine inanışa göre gülün, miraç gecesinde, O’nun terinden meydana geldiği şeklinde rivayetler vardır. Hz. Peygamber’in güzel kokusu ile gülün güzel kokusu özdeşleştirilerek tasavvufta, edebiyatta benzetmelere konu olmuş, inandırıcılığını kabul ettirmek için de Rasûlullah’a (s.a) atfen rivayetler uydurulmuştur. Projede koku duyusuyla farkındalık yaratılmış ve görme işitme dokunma duyusuna ek olarak gül kokusuyla alandaki hissyat güçlendirilmiştir.

MİNARE

Aslı arapça ‘menara’ olan ve nur yeri/ışık yeri manasına gelen bu kelime dilimize ‘minare’ olarak geçmiştir. Minareler ezan sesinin olabildiğince uzaklara ulaşmasını sağlamak için camilerin yanına mermer, tuğla, veya ahşaptan inşa edilen ve müezzinin şerefesine çıkıp ezan okuduğu yüksek ince yapılı kulelerdir.

Minareler bir şehrin silüetini oluşturan göğe doğru yükselmiş techidin işareti olan bir şehadet parmağı gibi o şehirde Müslümanların yaşadığını ifade eden en önemli sembollerdendir.

ALANA DAVET ELEMANI: REVAKLAR

Revak; bölümler ile elemanları birleştiren mekandır, geçişi sembolize eder ve arkasında yatan gerçek de en yüksek mertebeye gelmekle ilgilidir.

Revağın sembolik etkisi, aşağıda olan ile yukarıda olanı üzerindeki saçak örtüsü ile ayırması ve yan duvarıyla yeryüzünde bir noktaya doğru yönelmenin belirlenmesidir.

Antik Yunan ve Roma kentlerinde kamu binalarına ve tapınaklara girişte sıklıkla rastlanan revaklar, Doğu Roma İmparatorluğu ile kültürel ilişki sonucu Arap-Fars kültürüne oradan da Selçuklu Devleti Dönemi’nde Türk Mimarisine geçen ve Anadolu Beylikleri döneminde giderek yaygınlaşan bir mimari öğe olmuştur.


001.jpg-1280x606.jpeg

—MİMARİ AÇIKLAMA RAPORU —


MİLAS HAKKINDA

Milas, Anadolu’nun güneybatısında Muğla ilinin en büyük ikinci ilçesidir. Yüzölçümü 235.224 hektardır. Türkiye’nin en uzun kıyı şeridine sahip olan Muğla, Milas Güneybatı Anadolu’nun denize açılan kapısı niteliğindedir. İlçe sınırları içinde bulunan Milas-Bodrum havalimanı, Milas’a 10 km uzaklıktadır. Milas, Akdeniz iklim kuşağındadır. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır.

Milas geçmişi ile bir tarih ve kültür kentidir. İlk çağlarda Karia uygarlığının en önemli kenti olmuştur. Antik çağlardaki adıyla Mylasa olarak bilinmektedir. Tarihte iki kez, Karia ve Menteşe beyliği döneminde başkentlik yapmıştır. Geçmişten bu zamana kadar birçok uygarlığın hüküm sürdüğü bir kenttir. Bugün Milas ve çevresinde bu uygarlıklardan kalma çok sayıda tarihi eser bulunmaktadır. Milas geçmişten günümüze farklı uygarlıkların ve farklı kültürlerdeki insanların barış içinde yaşadığı bir tarih kentidir.

Milas’ın tarihinde 27 antik kent kurulmuş ve bu kentlerden günümüze İasos, Labranda, Euromos ve Herakleia antik kentleri gelmiştir. Ayrıca günümüze kadar tüm elemanlarıyla ayakta kalabilen tek mezar anıt olan Gümüşkesen Mezar Anıtı, Bodrum’da bulunan ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan Moseleum’dan esinlenerek yapılmış olup onun bir minyatürüdür. Roma dönemine ait su kemerleri, Menteşe Beyliği kenti olan Beçin’de o döneme ait eserleriyle ayakta durmaktadır. Buna ek olarak bölgede Osmanlı ve Selçuklu döneminde ait yapılar bulunmaktadır.

GENEL YAKLAŞIM

Milas nüfusunun zamanla artması ve eski şehir yerleşkesinin ihtiyaçları karşılayamaması doğrultusunda ilçedeki yerleşim genel itibariyle Muğla-Bodrum karayolu doğrultusunda (güney aksında) genişlemiştir. Yerleşimin genişlemesiyle güney bölgede aynı zamanda “okul bölgeleri“ oluşmuştur; proje arsasının yakın çevresinde ve güneyinde çok sayıda eğitim yapısının bulunduğu gözlemlenmiştir. Proje arazisinin kuzey tarafında ise ilçe merkezi yer almaktadır. Bu doğrultuda; alan kuzey güney doğrultusunda yarı açık agora etrafında yer alan parçalı kütleler ile örgütlenmiştir. Batı tarafında kalan Atatürk Caddesi, Kuzeyde ve güneyde yer alan Şair Ulvi Akgün Caddesi araziye ana yaklaşım noktalarıdır. Çevre konut dokusu ve eğitim yapıları ile ilişkisi nedeniyle yapı çevresi rekreatif yeşil alanlar olarak düzenlenmiştir.

MİMARİ KURGU

Agora: Eski Yunan kentlerinde çoğu bir forumdaki gibi portiklerle çevrilmiş çarşı ya da toplantı alanı. Seçim, yargılama gibi önemli kamu olaylarının da gerçekleştiği bir alan olan agora, bu anlamda kentin merkezi durumundaydı ve çevresinde önemli kamu yapıları yer alırdı.*

Stoa: Gezinti ve toplantı alanı oluşturacak büyüklükte antik portik ya da çatılı sütun dizisi.*

Kuzey-güney doğrultusunda oluşturulan yarı açık meydan; antik dönem agora ve stoa tipolojisinin yorumlanarak hayata geçirilmiş halidir. Bu yarı açık alan Milaslılar için bir toplanma ve etkinlik alanı olarak kurgulanmıştır. Avlu kurgusu, kuzey-güney bağlantısının yanı sıra Zekeriya Gümüşkesen Caddesi uzantısına ve arsanın doğusundaki kentsel boşluğa doğru açılarak zenginleştirilmiştir. Avlu, amfi ve sosyal-kültürel alanların da etkisiyle belediye hizmet binasının sadece ihtiyaç durumunda gidilen bir bina kimliğinden uzak olmasının yanı sıra, canlı ve sosyal bir kimliğe bürünmesi hedeflendi. Ortalama sıcaklık ve iklim koşulları göz önünde bulundurulmuş, kullanıcıların optimum konfor düzeyine erişebilmeleri adına ekolojik yaklaşımlar sergilenmiştir.

MİMARİ DİL

Milas’ın geniş tarihi birikiminde birçok antik kent ve mimari çeşitlilik barınmaktadır, ancak bu mimari ve kentsel doku çeşitliliğinde bazı benzer yapısal elemanlar göze çarpar. Proje, dış yeşil kabuğundaki sıralı kemer dokusuyla Milas kent merkezi ve ilçe sınırları çevresinde karşımıza çıkan Ağa Camii, Baltalı Kapı, Firuzbey Camii, Herakleia-Latmos antik kenti kalıntıları, İasos antik kenti kalıntıları ve antik su kemerleri benzeri farklı örneklerde sıkça göze çarpan kemer strüktürlere göndermede bulunur. Kemerler günümüz teknolojisi sayesinde; sadece bir imge değeri olmaktan kurtulup çelik/taşıyıcı bir strüktüre dönüşmektedir. Kemerler-genişliklerine göre-içerideki meydanlara, sokaklara veya kütlelerin girişlerine referans verir. Bunu yanı sıra agora üzerindeki bitkilendirilmiş örtüyü de, kemer strüktürden referans alan çelik taşıyıcılar üstlenir.

Yeşil kabuk örtüsüne bitkilerin eklemlenmesini sağlayacak olan dikey strüktür, Milas yöresinin başta gelen zanaatlarından biri olan dokumacılığa gönderme yapacak şekilde, “dokuma tezgahı“ izlenimi verir. Kemer strüktürde yer alan çelik halatlara asılan bitkiler yapının dört mevsim yaşayan ve doğal döngüye ayak uyduran, renk değiştiren, nefes alan, doğayla bütünleşen bir yapı olmasını sağlar.

Dış kabukta kullanılan kentsel imge değeri yüksek, çağa ait olan ‘sentez kemer strüktür’ mimari dili; kabuk içerisinde kendisini geri çekerek primitif mimari öğelere dönüşür.

EKOLOJİK TASARIM YAKLAŞIMI

Günden güne dünyamızdaki kaynakların tüketim oranı hızla artıyor ve buna bağlı olarak çevre kalitesi yıldan yıla düşüyor. Fiziksel çevre koşullarına uygun olmayan yapıların bu olumsuz istatistiklerdeki payı büyüktür; bu projelerde büyük oranlarda enerji israfı görülür.

Olumsuz örnekler yaygındır: İç mekânda sera etkisi yaratan geniş cam cephelerin kusuru sürekli çalıştırılan yapay havalandırma sistemleriyle kapatılır. Doğal havalandırma desteğiyle nefes alan binalar azınlıktadır, yapay havalandırma sistemlerinin doğal havalandırma desteği olmadan tek başına varoluşu enerji israfına, atmosferin kirletilmesine ve küresel ısınma gibi sorunlara neden olur. Mevcut olan güneş ışığının sağladığı doğal aydınlatma gündüz vakitlerinde ofis vb. ortamlar için yapay aydınlatmaya büyük destek vermeye uygun olmasına rağmen genel olarak bundan faydalanılmaz; bu durum elektrik israfına neden olur. Yapı bünyesi içerisinde gri suların ve yağmur sularının depolanıp kullanılmasıyla su kullanımında gözle görülür oranda tasarruf etmek mümkündür.

Yeryüzünün tasarım kapasitesini göz önünde bulundurmalı ve gelecek nesilleri düşünerek tasarımlarda ekoloji faktörünü ön planda tutmalıyız.

Ekolojik tasarımlar çevreden başlar, çevreye yüksek oranda uyum sağlamayı gerektirir. Bu tasarımların sisteminde üretim, kullanım ve yeniden kullanım, geri dönüşüm veya doğayla bütünleştirme basamakları yer alır. Projedeki nihai ölçüt; bu basamakların başarılı bir şekilde birbirini takip etmesi ve yapının doğal çevreyle yüksek oranda bütünleşmesidir.

Ekolojik tasarım ilkeleri takip edilerek tasarlanan yapıdaki yeşil kabuk; iç mekânlarda ve meydanda gölge ve serinlik etkisi yaratır: Kabuk yüzeyindeki bitkiler sokak seviyesinde çevredeki hava sıcaklığını, özellikle yaz aylarında, 5 dereceye kadar düşürebilir. Yazın yapraklar bitki ile bina arasında hava akımı oluşturacak ve baca etkisi ve terlemeyle soğutma meydana getirecektir. Kabuktaki bitkilendirme güneş ışığını yüksek ölçüde emecek ve yansıtacaktır. Kalanı ise bitkilerin arasından geçecek ve bina yüzeylerine ulaşacaktır. Kabuk; içerisindeki havanın sıcaklığını düşürür ve iletkenlik ve filtreleme yoluyla ısı kazanımlarını azaltır. Bu, Milas’ın sıcak yaz aylarında kavurucu sıcağından korunmak ve iç mekânları yapay sistemlerle soğutmak için daha az enerji kullanımı demektir.

Asfalt ve beton benzeri güneş enerjisini yüksek oranda soğuran maddelerin kentlerde yoğun oranda kullanılması, kent çevresinde ısı adaları oluşmasına neden olur; bu sebeple kentsel çevrelerdeki ortalama sıcaklık kentsel olmayan çevrelere oranla daha fazladır. Bu olumsuz ısı adası etkilerinin proje ve yakın çevresinde minimize edilmesi adına yeşil çatılara yer verildi ve yapı gabarisi düşük tutuldu. Yeşil çatılar ısı adası etkisini azaltarak havalandırma ve soğutma için gerekli olan yenilenebilir olmayan enerji miktarını azaltacaktır. Yeşil çatılar yapı yüzeyinde etkin bir soğutma sağlamasının yanı sıra sağlıklı bir mikro iklim oluşturduğu da bir gerçektir: araştırmalar 150 metrekarelik bir bitki yüzeyinin bir kişiye 24 saat yetecek kadar oksijen üretebildiğini göstermektedir**. Yeşil çatı ve yeşil kabuk kurgusuna ek olarak ısı adası etkisini indirgemek adına yapı ölçeğinde kütlelerin tasarımında hava akışı sağlayacak şekilde açıklıklar ve boşluklar oluşturuldu.

Yağmur sularının kanallara boşaltılmak yerine geri kazanılması doğrultusunda çatılarda yağmur suyu toplama sistemi oluşturuldu; yeşil çatı örtüsünden süzülen sular depolarda toplanarak klozetlerde ve yeşil alanların sulanmasında kullanılacaktır.

Yeşil kabuğun taşıyıcısı olan çatı strüktürüne yarı şeffaf fotovoltaik paneller yerleştirildi; bu paneller üzerine ışık düştükçe fotonların yarattığı kinetik enerjiyi elektrik enerjisine çevirmesi yoluyla çalışır. Panellerden üretilen elektrik enerjisi yapıda kullanılan toplam enerjinin bir kısmını karşılayacak; %56-86 oranında transparanlık değerine sahip 1000 kWp üretim gücündeki fotovoltaik panellerin 400 metrekaresi senede 2500 kWh kadar enerji üretebilir. Ayrıca yarı şeffaf olması sebebiyle avluları, yeşil çatıları, dıştaki yeşil kabuğun iç yüzeylerini ve iç mekanları güneş ışığından mahrum bırakmaz.

Kütlelerin dış cephelerinde yer yer “yaşayan beton***“ yüzeyler düşünüldü: Bir yıl içinde betonun üzerindeki yeşil çimento, cephe yüzeyinde yeşil bir patına oluşturur. Diğer yeşillendirilmiş cepheler ve dıştan müdahale gerektiren dikey bahçelerden farklı olarak, yaşayan organik betonlar tüm cephenin veya seçilmiş bölümlerin kapsanmasını sağlar ve kendi yüzeyinde doğrudan büyümeyi destekler.

Yaşayan beton, binanın yapısal yüzeyine uygulanan bir sandviç gibi üç katmandan oluşur: Birincisi, yapıyı su sızıntısından koruyan su geçirmez bir tabakadır. İkinci tabaka, organizmaların büyümesini desteklemek için yağmur suyunu emen ve tutan iç biyolojik mikroyapıya sahiptir. Son tabaka gözenekli bir kaplamadır, ilk su geçirmez tabakanın tersine çalışır, yağmur suyunu yönlendirir ve büyümeyi optimize etmek için biyolojik tabakada tutar. Malzemenin estetik potansiyeline ek olarak, atmosferik karbondioksiti emer ve azaltır, ayrıca yalıtım malzemesi-termal regülatör görevi görür.


001-1280x911.jpg

—MİMARİ RAPOR —


Zonguldak İli Çaycuma İlçesinde bulunan proje arsası, büyük koruluk bir arazide yer almaktadır. Arazinin çevresi konut dokusu, sosyal tesisler ve kamusal yapılardan oluşmaktadır. Bu doğrultuda proje alanı bu çevresel faktörlerin birbiriyle ilişki kuracağı bir bilim merkezi ve rekreasyon alanı olarak tasarlanmıştır.

Kentsel Yaklaşım
Arazinin doğu yönünde bulunan Filyos Irmağı ve gelecekte ırmak kıyısında yapılması planlanan rekreasyon alanı, doğu-batı doğrultusunda oluşturulan yaya aksı ile bu aksın üzerinde bulunan eğitim-kültür merkezi yapıları ve spor alanlarını içerisine dahil ederek proje alanıyla doğrudan bağlamaktadır. Bu yakşlaşım kentsel-kamusal alanların sürdürülebilirliğini sağlarken, bilim merkezi yapısının da kamusal kullanıma katılarak kent belleğinde yer edinmesini sağlar.
Proje Alanı Yaya-Taşıt Yaklaşımı
Alana yaya yaklaşımı proje alanının batı tarafındaki konut dokusundan, doğu tarafındaki kamusal akstan ve arazinin güneyindeki anayoldan olacaktır. Yaya ve taşıt trafiği birbirinden tamamen ayrılmıştır. Araziye araçla yaklaşım arazinin güney tarafından yapılacaktır. Arazi içerisinde konumlandırılan yürüyüş yolları acil durum ve ihtiyaç halinde servis yolu olarak değerlendirilecektir.
Yapı ve Peyzaj kurgusu
Yapı arazinin mevcut potansiyelini kullanarak kendisini topoğrafyanın uzantısı olarak oluşturur/dönüştürür ve bölgenin doğasına saygı ile yaklaşarak, kentsel imgesini yalınlık-uygulanabilirlik-ekonomiklik üzerinden kurar. Koru alanındaki ağaç sınırları dikkate alınarak yerleştirilen proje doğal yaşamı ve döngüyü geliştirmeye yönelik tasarlanmıştır. Güney yönündeki anayoldan gelen promenad arazinin koru dokusunun aksine lineer dizilmiş ağaçlarla güçlendirilerek insanları bilim merkezine davet eder ve bilim merkezi adına doğa ile kurgulanmış bir temsiliyet oluşturur.Bu promenad arazinin mevcut koru dokusunun da mimari bir öğeye dönüşmesiyle Plaza ile sonlanır ve yapı bütününün giriş meydanını niteler.
Yapı izi, topoğrafyadan yukarıya kaldırılarak teraslar oluşturulmuştur. Bu teraslar ve toprak arasına da yapı fonsksiyonları yerleştirilmiştir. Yapı koruluk alanın içerisinde hem belli bir miktarda gömülerek hem de parçalanarak mümkün olduğunca dokuya uyumlu ve ölçekli hale getirilmiştir. Teraslar park içerisinde rekreatif aktivitelere oluşturduğu açık amfilerle dahil olurken, bilim merkezi kullanımına da açık hava sergileri-gözlem terası-büfe terası gibi kullanımlarla destek verir. Bu noktada yapı ve park keskin çizgilerle ayrılmaz. Yapı ve park deneyimi biraradalık gösterir.

Arazinin içerisinde yer alan yürüyüş yolları araziye minimum müdahale edecek şekilde kurgulanmıştır ve arazinin çeperleri ile ilişki kuracak biçimde koru hissini bozmayacak şekilde tasarlanmıştır. Ve bu yolların üzerlerinde doğa ve gökyüzü gözlemlemeleri için gözlem kuleleri yerleştirilmiştir. Arazinin doğu tarafında eğitim yapıları ve kentsel yaya aksının bulunduğu tarafta planlanan mevcut koruluğun sağ tarafındaki açık hava aktivite alanı-çayırı hem okul öğrencileri hem de ziyaretçiler için toplu aktivitelere olanak sunmaktadır.
Gelecekteki yapılaşma önerisi
Proje tasarlanırken mevcut durum değerlendirilmiş ve eskiden yapılaşma olan alana yeni proje önerisi yapılmıştır. İleride ihtiyaç olduğu durumda yapılcak olan ek yapılaşma önerisi de projedeki tasarımın izlerini devam ettirecek şekilde mevcut durumda ağaçlık olmayan alanda önerilmektedir.